Hakkımda

Fotoğrafım
durulur, dinginleşir... balıklara sırnaşır... serpilip, hırçınlaşır... rüzgarla oynaşır... dalgalanır... durulur... dinginleşir...

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Tohum

Yalnız bir tohumdu önceleri doğanın bağrından kopmuş… 
Belki de bir tesadüf eseri buluşmuştu toprakla, bu buluşmayı rüzgar da sağlamış olabilirdi, tüyleri parlak renkli bir kuş da… 
Kim bilir belki de planlı olarak insan elleri bırakıvermişti onu, ona hayat verecek olan toprağa… 
Toprak korunaklı bir yerdi bir süre için, ama doğanın değişmez kanunuydu, doğduktan sonra büyümek. Bilinmeyen koşullarda filizlendi tohumcuk, toprak üstüne ilk adımını atınca gerçekle yüzleşti, güneşle buluştu, yağmurla oynaştı, rüzgârla uğraştı. 
Bir adım bir adım derken semaya doğru koşmaya başladı. 
Dallanıp budaklandı; çiçeklenip şenlendi; çiçeklerini meyvelere dönüştürdü ve doğanın bağrına yeni tohumlar sundu.


Başlangıçta yalnız bir tohumcukken şimdi hayat veriyordu yüzlerce tohuma, dalları gölge oluyordu sıcaktan kavrulmuş insanlara, barınak sağlıyordu kuşlara sincaplara. 
Yalnız bir kıza arkadaşlık, gözü yaşlı çiftçiye yoldaşlık ediyordu kimi zaman. 

Toprağa bağlandığı için özgür olmadığını düşünenler vardı ama yatayda sınırlı olsa da dikey de sınırsız bir yayılma hakkı vardı onun. 
Kökleriyle istediği kadar toprağı kucaklayabilir; dallarıyla semaya ulaşabilirdi....
...

?? Mayıs 2006

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Tebessüm:)


Ve kadın fark etti ki daha pek çok şey vardı yapmak istediği. Birçok konuyu merak ediyor, derin araştırmalar yapmak istiyordu. Okumak istediği kitaplar, yazmak istediği yazılar, izlemek istediği filmler, gidemediği için hayıflandığı tiyatrolar vardı.

Gezmek, şehirlerin gizemini keşfetmek, tarihi coğrafyalarda yürüyüp geçmiş zaman insanlarının yaşantılarını hayal etmek istiyordu.

Açık havada tavşan kanı çayını yudumlarken rüzgarı hissetmek, gökyüzünde pırıldayan yıldızları izlemek, temiz havayı ciğerlerine çekmek, hayatın ona sunduğu nimetler için şükretmek ve huzurun tam da böyle bir şey olduğunu özümsemek istiyordu.

Dostları vardı, nice sıkıntılarını, sevinçlerini paylaştığı. Onlara daha çok zaman ayırmak, bolca sarılmak,  içtenliklerinin sıcaklığını hissetmek ve hayatlarındaki varlıklarını kendi içinde kutlamak istiyordu.

Daha yardım edeceği, elinden geldiğince destek olacağı nice insanlar vardı. Yoldan sokaktan toplayacağı yaralarını saracağı kediler, karnını doyuracağı köpekler, merhametinden faydalanacak başka canlar vardı.

Her koşulda arkasında dağ gibi duran, ne olursa olsun asla düşmesine izin vermeyeceği bir ailesi vardı. Ailesine söyleyecek sevgi sözleri bazen de sadece sessizliğiyle sunacağı şükranları vardı.

Hayatın olmazsa olmazı acı da vardı hayatında. Hayal kırıklıkları, dışardan sakin görünürken bile içinde kopan fırtınalar, kendi kendine didişmeleri ve elbette akıtacağı gözyaşları vardı. Ve kadın fark etti ki yapmak istediği bunca şeyi yaparken ve hayatında değer verdiklerinin kıymetini bilirken ona kılavuzluk eden şey aslında hayatın olmazsa olmazı idi.

Mevlana’nın sözleri çınladı birden kulağında:
“Gerçeği öğrendim bir gün...
 Ve gerçeğin acı olduğunu...
 Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da “lezzet” kattığını öğrendim.” 

Sonra durdu, düşündü. Durdu, düşündü. Benliğini bir sükunet kapladı, fırtınanın ortasında elinden geldiğince sağlam durmaya karar verdi. Deli gibi esen rüzgarın, sebat ederse şiddetini azaltacağına ve çayını içerken esen, ona huzur veren tatlı rüzgara dönüşeceğine kanaat getirdi.

Baktı gökyüzüne, yıldızları gördü. Yıldızlara dostlarının isimlerini verdi. Rüzgarı saçlarında, yüzünde hissetti. Ve içindeki acıya hükmederek sahip olduklarına şükretti. Belli belirsiz bir tebessüm dudaklarına zuhur etti.
Ve kadın fark etti ki bu tebessüm yapmak istediklerini için en iyi başlangıçtı.

7 Ağustos 2012

İzleyiciler